11:08 am - BİR GERİ 2 İLERİ, YİNE ZAM GELDİ: Motorinin litresi 45 lirayı aştı!
10:31 am - METEOROLOJİ’DEN UYARI | Trabzon ve Doğu Karadeniz’de sağanak yağış ve kar uyarısı
9:05 pm - EKMEĞE FAHİŞ ZAM GELİYOR! Trabzon’da Durum Ne?
8:31 pm - EKONOMİK KRİZİN ACI TABLOSU: Pazarlar bomboş, esnaf mutsuz, yurttaşlar çürük domates alıyor!
8:22 pm - ELEKTRİĞE GİZLİ ZAM RESMİ GAZETE’DE: Faturalara ‘Şimşek’ çarptı
12:08 pm - PROF. DR. GÜRDAL YILMAZ’DAN VİRÜS AÇIKLAMASI! “Hastalıkları tetikliyor”
6:37 pm - BES-AR: Açlık sınırı 29.000’i, yoksulluk sınırı 78.000 ‘i aştı
10:26 am - RİZE’DE 4,7 ŞİDDETİNDE DEPREM
Kuraklıkla derinleşen tarım krizi, girdi fiyatlarındaki artışla boyut kazandı. Tarımdaki yıllık maliyet artışı son 25 ayın zirvesinde.
En sert artış ise gübrede.
Ülke geneline yaygın olmakla beraber özellikle ülkenin doğusunda derinleşen afet büyüklüğünde kuraklık nedeniyle çiftçi zor günlerden geçiyor. Arpa, buğday üretiminde rekolte kaybı yüzde 80’lere ulaşmış durumda.
Afet ilan edilmesi halinde çiftçiye ilave ödeme yapması gereken hükümet ise çiftçinin feryadına henüz kulak kabartmış değil. Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı TARSİM Genel Müdürü Serpil Günal ve beraberindeki heyet 17 Mayıs’ta bölgeye bir ziyaret gerçekleştirmiş olsa da henüz kuraklığa karşı çiftçinin zararını telafi edecek bir takvim açıklanmadı.
ARTIŞTA 25 AYIN ZİRVESİ GÖRÜNDÜ
Kuraklıkla mücadele eden çiftçinin, belini bir yandan da artan girdi maliyetleri büküyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) dün, mart ayına ilişkin tarımsal girdi fiyatları endeksini açıkladı. Tarımsal girdide 1 yıllık fiyat artışı yüzde 21,03. Bu oran 2019’un Şubat ayından bu yana yani son 25 ayın en yüksek yıllık fiyat artışına karşılık geliyor. Alt kalemlerde ise en yüksek artış gübrede yaşanıyor. Üretim maliyetinin en önemli kalemlerinden biri olan gübrede yıllık fiyat artışı yüzde 39,13. Ancak bu oranı duyan çiftçiler TÜİK’in verilerine inanmıyor. O kadar ki, devletin diğer kurumları da gübredeki fiyat artışına ilişkin farklı oranlar açıklıyor.
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın verilerine göre mart ayında ÜRE gübresinde yaşanan yıllık artış oranı yüzde 55,40. Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) ise yine mart ayında ÜRE gübresinde yaşanan yıllık fiyat artışının yüzde 75 olduğunu söylüyor. Veriler birbiriyle çelişse de kamu kurumlarının beceriksizliği gübre krizindeki en önemli sonuçlardan biri.
YÜZDE 90 ORANINDA DIŞA BAĞIMLI
Gübre fiyatlarındaki artış büyük ölçüde Türk Lirası’ndaki değer kaybından kaynaklanıyor. Çiftçi büyük ölçüde kimyasal gübre kullanmak zorunda. Zira organik gübrenin üretimi yeterli olmadığı gibi, üretim maliyetleri de kimyasal gübreden yüksek. Ancak kimyasal gübrede hammadde kaynakları bulunmadığı için gübre sektörü yüzde 90’ın üzerinde dışa bağımlı durumda.
TÜİK’in verilerine göre 2013 yılındaki gübre ithalatı 1,61 milyar dolar. Bu tutarın o yıl için TL karşılığı 3,05 milyar TL. 2019 yılındaki gübre ithalatı ise 1,42 milyar dolar. Ancak bu tutarın o yıl için TL karşılığı 8,03 milyar TL.
Çok açık biçimde maliyet artışı bir krize dönüşmüş durumda. Devletin resmi kaynakları gübre fiyatlarındaki artışın ne kadar olduğunu tespit dahi edemiyor ve kurumlar birbiriyle çelişiyor.
SORUN 2000’li YILLAR İLE BOYUT KAZANIYOR
Türk Lirası uzun yıllardır istikrarsız. Ancak buradan hareketle “Gübredeki fiyat istikrarsızlığı on yıllardır sürüyor” demek doğru değil. Sorunun temelinde Özal dönemiyle birlikte başlayıp Erdoğan dönemiyle birlikte derinleşen piyasalaşma süreci yatıyor.
Kente göçle birlikte tarım üretiminin azalması, beraberinde nüfus artışıyla beraber tüketimin artması 1950’li yıllarla birlikte ülkenin tarımsal verimliliğini artırmak zorunda bıraktı. Bunla birlikte gübre kullanımı da önem kazanmaya başladı. Böylece Türkiye’nin ilk suni gübre fabrikası GÜBRETAŞ, 1954’te İskenderun’da kuruldu. 1961 yılından itibaren gübrenin fabrika çıkış fiyatı Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) tavsiyesiyle hükümet tarafından tespit edilmeye başlandı.
Gübrenin dağıtımında yetkili kurumlar ise Türkiye Zirai Donatım Kurumu (TZDK) ve Şeker Fabrikaları’ydı. Yani zaten kamunun elindeki GÜBRETAŞ’ın çiftçiye satacağı gübrenin fiyatını hükümet belirleyebiliyor, böylece fiyat istikrarsızlığına karşı çiftçi kamu tarafından korunabiliyordu. Bu düzen yıllarca devam etti. 1974’te patlak veren petrol krizinin yarattığı maliyet artışlarına ilişkin çiftçinin korunmasını sağlayan da bu kamu düzeni oldu.
KRİZ, ÖZALLI YILLARDA BAŞLIYOR
Turgut Özal dönemiyle birlikte bu düzen darmadağın edildi. 5 Haziran 1986 tarihli 86/10715 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla gübre sektörü piyasalaştırıldı ve devlet gübre fiyatlarına müdahale etmeyeceğini duyurmuş oldu. Ancak o yıl için gübrede üretim tekeli hala KİT’ler olduğu için hükümet ipleri tümüyle piyasaya devretmiş değildi. Buna karşılık fiyatlar piyasadaki arz ve taleple belirleneceği için özel sektörün de gübre ithal etmesi kolaylaştırılmış oluyordu. Böylece özel gübre şirketleri büyümeye başladı.
Aradan geçen yıllar içinde kriz dönemlerinde çiftçinin hayatını kurtarabilen tarımsal KİT’ler yıllar içinde büyüyen özel gübre şirketlerine satılmaya başlandı. Böylece hem fiyatlar hem de üretim ve dağıtım piyasanın kontrolüne devredilecekti. 2005 yılına gelindiğinde gübre üretiminde tek bir kamu kuruluşu kalmamış, sektör tümüyle özel şirketlerin eline geçmişti.
GÜBRE, TEKELLERE EMANET EDİLDİ
Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü’nün (TAGEM) 2018-2022 yılları arasını kapsayan “Gübre sektör politika belgesi”ne göre sektörde ithalatçı veya üretici tam 1284 firma bulunuyor. Bu durum ilk bakışta sorunsuz işleyen bir tam rekabet piyasası görüntüsü verse de, işin iç yüzü daha farklı.
Aynı belgeye göre Toros, İgsaş, Bogfaş, Ege Gübre, Gemlik ve Gübretaş’tan oluşan 6 şirket piyasanın yüzde 80’ini temsil ediyor. Yani 1284 firmanın 1278’i piyasanın yüzde 20’sini paylaşırken, 6’sı yüzde 80’i elinde tutuyor. Bu 6 şirket içinde TEKFEN Holding’e bağlı Toros Gübre, klasik gübrelerde Türkiye’nin üretim kapasitesinin yüzde 38’ine sahip.
Öte yandan gübre piyasasında Türkiye’nin ithalatçı konumda olması, ülkenin gübre şirketleri, Toprak Mahsülleri Ofisi ve küresel gübre şirketleri arasında bir bağımlılık üçgeninin kurulmasına da neden oluyor. TAGEM raporuna göre dünyadaki gübre ihracatının yüzde 35’ini 10 adet gübre şirketi gerçekleştiriyor. (Bu şirketler ve ciroları tablo 1’de). Dolayısıyla Özal’la başlayıp Erdoğan’la devam eden piyasalaşma sürecinin sonunda ülke çiftçisi büyük oranda bu 10 şirketin müşterisi haline getiriliyor.
Yani kamu, gübre fiyatlarını belirlemek bir yana etki etmek konusunda bile etkili araçların tümünü piyasanın tekeline terk etmiş durumda. 2000’li yıllarda döviz kurunun istikrarlı seyri devam ederken fark edilmeyen bu sorun, son yıllarda gittikçe boyut kazanıyor. Gübre fiyatlarındaki en iyimser tahmin TÜİK’e ait. Bu kurum bile Mart 2016 ile Mart 2021 arasında gübredeki fiyat artışının yüzde 125 olduğunu ortaya koyuyor. Çiftçiler ise bu fiyat artışının son 5 yılda değil son 1,5 yılda gerçekleştiğini söylüyor.
TARİHÇE
1954: Kente göçün ve ülke nüfusun artması tarımda verimlilik artışını zorunlu kıldı. Böylece bir kamu şirketi olan GÜBRETAŞ’ın İskenderun fabrikası kurularak çiftçiye ucuz gübre temin edilmeye başlandı.
1961: GÜBRETAŞ’ın fabrika çıkış fiyatı DPT’nin tavsiyesi üzerine hükümet tarafından belirlenmeye başladı. Böylece tarımda planlı üretime ilişkin ilk örnekler ortaya çıktı.
1974: Petrol krizi nedeniyle maliyetlerdeki artışa karşı ilk kez gübrede destekleme ödemelerine başlandı. Ödemeler 1986 yılına kadar devam ettirildi.
1986: Gübre destekleme ödemelerine son verildi. Bakanlar Kurulu kararıyla devlet gübre fiyatlarında fiyat belirleme yetkisinden vazgeçti. Fiyatlar piyasanın kontrolüne bırakıldı.
2005: Gübre üretimindeki KİT’lerin özelleştirilme sürecinin sonuna gelindi. Gübre üreten kamu şirketi kalmadı. Sektör yüzde 80’i 6 şirketin olmak üzere 1284 özel şirkete emanet edildi.BırGün