6:37 pm - BES-AR: Açlık sınırı 29.000’i, yoksulluk sınırı 78.000 ‘i aştı
10:26 am - RİZE’DE 4,7 ŞİDDETİNDE DEPREM
10:13 am - SOSYAL YARDIMLA YOKSULLUĞA YAMA
2:56 pm - BARINMA, ISINMA, EĞİTİM, SAĞLIK: Anayasal haklar yardıma endeksli
9:19 pm - ANMA!
9:41 am - HALKI YOKSUL BIRAKIP TERBİYE ETMEK İSTİYORLAR
10:31 pm - YOKSULLUK SINIRI MI, ENFLASYON ALTI ZAM MI? .
8:07 pm - İŞSİZLİK GİZLENİYOR MU? İnsanlar iş ekmek arama peşinde sürünürken…
6:58 pm - VEFAT VE BAŞSAĞLIĞI
8:11 am - SONSUZ SAYGI VE MİNNETLE: Cumhuriyet’in kurucusu Atatürk tüm yurtta anılıyor
Tarım politikasından, yurtdışı ve yurtiçi maliyet girdilerinden kaynaklı olan fiyatlandırmalar İktidarın politik kararlarından bağımsız değerlendirilemez.
Patates, soğan, domates, kabak, patlıcan… Temel gıda ürünleri Hal Kayıt Sistemi’nde (HKS) düşük fiyatlarda görünürken, marketlerde ise yüksek fiyatlarda yer alıyor.
Tarım Bakanlığına bağlı hal kayıt sisteminde yer alan fiyatlar ile market etiketleri arasındaki fiyatlarda uçurum var. Hal kayıt sisteminde 6 lira 30 kuruş alış fiyatı görünen domates, market etiketinde 14,95 görünüyor.
Marketlerin “şeffaflık” adı altında ortaya koyduğu maliyet tablosunda ise, alış fiyatı 21,50, vergi 300 kuruş, işleme ve sevk giderleri 3,22 TL, mağazacılık gideri ise 4,94 TL görünürken toplam maliyetin 29,96’ya ulaştığı belirtiliyor.
Halden 7 lira 69 kuruşa alınan patates, markette 19,95 etiketiyle satışa sunuluyor. Alış fiyatının 7,50 lira, vergi, sevk ve mağazacılık giderleri ile toplam maliyetin 10,45 liraya ulaştığı belirtilirken, etikette 9 lira daha ekleniyor.
Kabak, patlıcan, soğanda da durum benzer. Artık eve taneyle bile giremeyen meyvede durum farklı değil. Hal kayıt sisteminde 5 lira alış fiyatı görünen muz, market etiketinde 29 lira 95 kuruş.
HKS’de 15 lira olan yerli muz fiyatı markette 37 lira 95 kuruş. Hal böyleyken, üreticinin cebi zarar görüyor. Tüketicinin karnı ise aç kalıyor.
ÜRETİCİ 10 LİRA MALİYETİ OLAN PATLICANI 3 LİRAYA SATIYOR
Mersin’de sebze üreticisi olan ve bu dönem patlıcan üreten 48 yaşındaki Meysem, 10 liraya ürettiği patlıcanı 3 liraya satmak zorunda kaldığını söylüyor: “Alan yok, yığılıyor mecbur. Biz 3 liraya bile veriyoruz. Markette patlıcan 20 lira. Biz kazanmıyoruz batıyoruz.
Maliyeti kilo başı 10 lira. Zararına çalışıyoruz. Halden çıktıktan sonra pazarda ve markette fiyat artışı oluyor. Nakliyatta kilo başı 3 lira fark oluyor. Girdilerde inanılmaz bir artış var. Bitkilerimizi sağlıklı yapmak için, ilaç alıyoruz, ama maliyetler çok yüksek. Bundan dolayı sürekli zarardayız.
Şu anda üreticiler bir dahaki seneye ekin yapabilir mi belli değil. Kendi arazisini satan, yevmiyeye geçen, kiraya geçen birçok üretici oldu bu dönem. Ben de eskiden arazi sahibiydim, şimdi kiraya düştüm.
Ben kendimi bildim bileli tarımla uğraşıyorum. Bir dönem baktım olmayacak, sürekli zarar. Başka işlere başvuru yaptım. Yaştan dolayı almadılar. Başka yerde ekmek bulma şansımız da yok. Hal böyleyken, genç üretici de olmuyor.”
“DEVLET KURUMLARI İŞLEVSİZ”
Tarımda sadece büyük tekelleşen şirketlerin kâr ettiğine dikkat çeken üretici burada devlet kurumlarının üreticiden yana hareket etmesi gerektiğini vurguluyor: “Burada sadece büyük işletmeler kâr ediyor. Bu da biz üreticiyi bitiriyor. Onlar zenginleşirken biz devre dışı kalıyoruz.
Devlet bu duruma el atmalı. Üreticiden tüketiciye bir köprü kurmalı. Yoksa bu serbest piyasada çözüm bulunamaz. Devletin bir sürü boş, işlevsiz kurumları var, tarım ilçe müdürlüğü, tarım bakanlığı… Bu işi organize etmeli hem girdilerde, hem pazar yerlerinde. Ama onlar hep üreticilerin sırtından geçinen kurumlar.”
İTHALAT BAĞIMLILIĞI MALİYETİ UÇURUYOR
Tarım Ekonomisti Prof. Dr. Tayfun Özkaya Türkiye tarımının endüstriyel bir tarım haline gelmesiyle bu zararı açıklıyor: “Ne üretsek onun için bir ithal yaratmak zorunda kalıyoruz. Hayvancılıkta yem ithal, tarımda ilaç, tohum ithal. Tarlayı sürmek için mazot gerekiyor, ithal.
Tarım haliyle ithalata bağımlı hale geldi. Türk lirasında yanlış politikalar sonucu düşüş de ithal fiyatlarının hızlı şekilde artmasına yol açıyor. Bunlar maliyeti katlıyor. Buna karşılık çok sayıda ürüne az sayıda firma hakim oluyor.
Devlet kurumlarının özelleştirilmesi ve tekellerin eline geçmesi, üreticiyi serbest piyasa karşısında bitiriyor. Bu firmalar fiyatları bastırıyorlar. Bu noktada üretici üretimi kısmak zorunda kalıyor. Böyle bir basınç altında üretici. Endüstriyel tarımda çiftçiyi soyarsınız, işçiyi kontrol edersiniz.”
MALİYET BASKISINDAN KURTULMAK MÜMKÜN!
Türkiye’deki para politikasının tarım krizini derinleştirdiğini söyleyen Özkaya, “Türkiye’nin en önemli sorunu şu anda cari açık ve ödemeler dengesi. Bu da tarımdaki krizin de en önemli sebeplerinden. Para politikası ciddi şekilde idare edilmeli ve cari açık durdurulmalı kısa vadede.
Uzun vadede ise ekolojik bir tarıma geçilmeli. Endüstriyel tarım nasıl endüstriyel girdilerle; şirket tohumu, yemi ile yapılıyorsa kimyasal gübre yerine hayvansal gübre kullanımı gibi, tarım ilaçları yerine biyolojik dengenin sağlanması ya da ev yapımı ilaçlar vs. gibi topyekün bir değişim gerekiyor.
Maliyet baskısından böyle kurtulabilir. Çiftçi her yere para ödediği bir sistemden, yavaş yavaş girdileri kendi içinden temin ettiği bir yapıya dönerse bu maliyet baskısı ortadan kalkabilir ve daha sağlıklı gıda elde edilir. Ama maalesef bu yönde bir politika üretilmiyor” diyor.
BAKANLIKTA LİYAKAT ESAS OLMALI
Bu tablo karşısında sağlam politikaların üretilmemesine değinen Özkaya son kabinede tarımla hiç alakası olmayan bir bakanın tarım bakanı olmasına ilişkin de şunları söylüyor: “Yıllardır tarım bakanı tarımdan gelmedi. Bu çok ilginç kararlara sebep oluyor.
Kırmızı solucan tesisi, oldukça bilim dışı alınmış bir karardı. Son bakan ziraat profesörüydü bir şey değişmedi. Zihniyet değişmeden değişmeyecek bu tablo. Ama elbette tarım bakanlığında liyakatli kişilerin iş başına gelmesi ve onlara yetki verilmesi gerekiyor.”
GIDA FİYATLARI TÜRKİYE’DE 33 AYDIR ARTARKEN DÜNYADA DİP SEVİYEDE
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre, dünyadaki gıda fiyatları mayısta şeker ve et fiyatlarındaki artışlara rağmen iki yılın en düşük seviyesine geriledi. Türkiye’de ise TÜİK verilerine göre 33 aydır aralıksız bir şekilde artıyor.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından derlenen, tahıllar, yağlı tohumlar, süt ürünleri, et ve şeker fiyatlarındaki aylık değişimleri izleyen dünya gıda fiyatları endeksi nisan ayındaki revize edilmiş 127,7 seviyesinden mayıs ayında 124,3’e düştü.
TÜRKİYE’DE GIDA ENFLASYONU İSE YÜZDE 53,92
Türkiye’de ise resmi verilere göre bile oldukça yüksek bir gıda enflasyonu var.
TÜİK verilerine göre, tüketici fiyat endeksi (TÜFE) nisanda yıllık yüzde 43,68, aylık yüzde 2,39 oldu. Gıda enflasyonu ise yıllık TÜFE’nin üzerinde yüzde 53,92 olarak gerçekleşti.
Nisanda gıda fiyatları aylık bazda ise yüzde 3,95 oranında artmıştı